Ege Saati Gazetesi'nden Burcu Yanar'ın Özel Haberi'ne göre; Türkiye’nin en tartışmalı ve uzun soluklu güvenlik sorunlarından biri olan PKK terör örgütünün kendini feshedip silah bırakması, gündemin en önemli maddesi. Gazetemiz Ege Saati’ne konuşan emekli büyükelçi ve siyasetçi Onur Öymen, terör örgütünün silah bırakma açıklamasını uluslararası örnekler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerleri üzerinden yorumladı. Öymen, ‘Lozan’ı suçlayarak, kötülüklerin sebebi olduğunu söylemek Türkiye’de makul insanların içine sindirebileceği bir laf değildir’ dedi. Bu sürecin yalnızca bir terör örgütünün silah bırakması meselesi olmadığını, aynı zamanda dış politika, devlet kararlılığı ve tarihsel bilinçle yürütülmesi gereken çok boyutlu bir mücadele olduğunu vurgulayan Öymen, bu konuda tavizsiz bir duruş sergilenmesi gerektiğini ifade etti.
PKK’nın kendisini feshetmesi, silah bırakması gerçek anlamda ‘Terörsüz Türkiye’ kavramına ne kadar hizmet eder?
Bu konuda bir değerlendirme yapmak için henüz çok erken. Yapılan açıklamanın eleştirilecek çok tarafı var ve birçok da soru işareti var içinde. Netice itibarıyla özellikle Lozan’dan söz eden kısımları, 1924 Anayasası’ndan söz eden kısımları gerçekten Cumhuriyet’e inanan hiç kimse tarafından kabul edilebilecek nitelikte değil. Bunun dışındaki unsurlarda da çok tartışılacak taraflar var. Bu biraz zaman içinde değerlendirebilecek bir konu.
İRA sorunu
Nitekim İrlanda’da bağımsızlık için mücadele eden İRA örgütünün sona ermesi çok uzun bir süreç. 1994’te geçici ateşkes anlaşmasını ilan etti. Ateşkes kısa zamanda bozuldu. İkinci ateşkesin ilanı 1997’de oldu.
Ondan sonra da İngiltere ile İrlanda Cumhuriyeti arasında bir anlaşma yapıldı. Buna “Hayırlı Cuma” anlaşması diyorlar. Bu anlaşma paramiliter grupların dağıtılması ve silahsızlandırılması anlaşmasıydı. Bu anlaşmanın uygulanması için de bağımsız bir uluslararası silahsızlanma komisyonu kuruldu. Bu işler çok uzun zaman aldı. İnişli çıkışlı bir süreç oluştu. Bu arada geçici İRA dedikleri esas terör grubunun çok sayıda başka terör grubu oluştu ve bunlar da kendi düşüncelerine göre ayrı ayrı eylemler yaptılar. İngiltere ile İrlanda Cumhuriyeti arasındaki iki ülkeyi ilgilendiren bir konu gibi düşünülüp öyle bir anlaşma oldu. Teröristlerle yapılan bir anlaşma değil.
Bunun içinde en önemli unsurlardan biri bir taraftan silahsızlanma süreci varken uluslararası bağımsız bir silahsızlanma komisyonunun denetiminde yapılmış olması. Bu sayede bütün bu silahlar toplanarak imha edildi. Aynı zamanda dış destek de vardı bu terör örgütüne. Bu dış desteklerin de kesilmesi etkili oldu. Başka devletlerin de bu konuyla ilgisi vardı.
ETA’nın yok edilmesi
İspanya’da da ETA terör örgütü vardı. O da uzun yıllar çok kanlı eylemler yaptı ve çok önemli şahsiyetleri öldürdü. Bu terör örgütünden kişilerin bir bölümü Fransa’ya iltica ediyordu. Fransa’nın güneyinde saklanıyordu ve kendilerini koruyorlardı. Fransa da bunların iadesine yanaşmıyordu. Böylelikle Fransa’nın görünmez bir himayesi vardı. Bu örgüte karşı İspanyollar eski subaylar, polisler gibi kişiler gibi gizlice Fransa’ya geçip bu kişileri yakalayıp öldürüyorlardı. KAL diye bir örgüt bu. Ondan sonra bunun Fransa’nın da menfaatine ve güvenliğine zarar vereceğini gören Fransızlar, kendileri bunun durdurulması için kendi yakaladıkları teröristleri İspanya’ya iade etmeye başladılar. Önce üçüncü bir ülkeye iade ettiler sonra doğrudan doğruya İspanya’ya iade etmeye başladılar. Bunun üzerine ETA örgütü İspanya’ya mal taşıyan Fransız TIR kamyonlarını yakmaya başladı teker teker. Sonunda Fransa geri adım atmadı. Ayrıca ETA’yı destekleyen başka ülkeler de vardı. Neticede onlar da desteklerini çekti. Sonra çaresiz kaldılar ve ETA’yı kapatmak zorunda kaldılar. Fakat arkadan başka bir isimle örgüt çıktı. O da meclis ve yargı tarafından yasaklandı. Üçüncü bir örgüt daha kuruldu o da aynı şekilde yasaklandı. Kamuoyunda da desteklerini kaybetmişlerdi zaten. Sonuçta hükümete dediler ki; silahları terk ediyoruz, bir masaya oturup konuşalım. O zaman ki İspanya Başbakan’ı Mairano Rajoy, kendisiyle görüşmek isteyen ETA mensuplarına; ‘Tek bir yolumuz var: Silahsızlanma ve dağılma. Terörizmin siyasi bir bedeli yoktur. Yasayı takip et’ dedi. ETA da böyle bitti.
PKK gerçekten 47 yıllık terörden vazgeçti mi?
İspanya ve İngiltere örneği de gösteriyor ki; bir terör örgütü bitiyor ondan sonra başka bir isimle başka bir örgüt çıkıyor. Mesela Yunanistan’da Kıbrıs’ta eylem yapan EOKA örgütü vardı. O da dağılınca onun yerine EOKA-B geldi.
Eğer vazgeçtiyse bu vazgeçişin arkasında kimler var?
Elimizde kesin delil olmadan arkasında kim olduğunu söyleyemeyiz ama bazı emareler var. Bir kere Amerika başlangıçta 11 Eylül saldırılarında sonra George W. Bush dedi ki; ‘Dünyanın her yerindeki terör örgütleriyle mücadele edeceğiz. Bizim gri sahamız yoktur. Ya bizden yanasınız ya da teröristlerden yanasınız. Bütün dünyaya bu çağrıyı yapıyoruz’ dedi. Türkiye de aynı görüşte olduğunu söyledi. Ondan sonra Amerika gidip PYD ve YPG terör örgütleriyle işbirliği yapmaya başladı. Bu örgütlere para verdi, silah verdi, her türlü siyasi desteği verdi. Çünkü İŞİD terör örgütü aracılığıyla mücadele etmeyi uygun gördü Amerika. Bir terör örgütünü bertaraf etmek için başka bir terör örgütünden yararlanma Amerika’nın 2021 yılındaki politikasıyla hiç uyuşmuyordu. Peki bu PYD ile YPG terör örgütü neydi? Amerika’nın eski Şam büyükelçisi Robert Ford, bu adam bir dergiye makale yazdı. Orada diyor ki; ‘PYD ve YPG’yi PKK kurmuştur. Ve bunlar birlikte hem Türkiye hem Suriye’de eylem yapıyorlardı’ diyor. Bir süre sonra Barzani, PKK ile PYD aynı şeydir dedi.
Yeni bir Ortadoğu haritası mı çiziliyor?
Bunu öteden beri söyleyen çok. Bunun gerçek tarafı şu; burada bu olayların terör örgütünün faaliyetleri olduğuna dikkat etmek lazım. Bazı devletlerin himayesiyle veya göz yummasıyla faaliyet gösteren bir örgüt olduğunu düşünenler var. Bir de hangi ülkeler bunları destekledi? Mesela bir Yunan parlamento heyeti gidip Öcalan’ı ziyaret ettiler. Beraber fotoğraf çektirdiler. Öcalan çıktıktan sonra cebinde Kıbrıs Rum pasaportu vardı. Bu örnekler de gösteriyor ki bu konuların dış politika boyutunu düşünmeden bir karar varmak çok zor. Aynı şekilde Yunanistan’daki ASALA teröristleri özellikle Amerika’daki bazı sivil toplum örgütleri tarafından lobi grupları tarafından, diaspora grupları tarafından geniş ölçüde desteklendi. Eğer bütün bunları değerlendirirsek bunun çok kolay tereyağından kıl çeker gibi çözümlenecek bir iş olmadığı anlaşılıyor.
Bundan sonra ne olacak? Bölgesel özelliği itibarıyla, Türkiye terörsüz bir süreç yaşayacak mı?
Bundan sonra ne olacağını kestirmek zor. Verdiğim örneklerin ortak özelliği şu; bu terör örgütlerini sona erdirirken kendi devlet sistemini değiştirmedi. Buna benzer tavizler verilmedi. Üstelik devletlerarası anlaşma yapıldı. Terör örgütünün sona erdirilmesinin yolları ve yöntemleri görüşüldü. Devletin kurucu yasaları Lozan gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşıyla ilgili suçlamalar yaptıklarını ben görmedim. Neticede Atatürk Lozan için ne diyor; ‘Lozan Antlaşması Türk milletine karşı yüz yıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastin sonuçsuz kaldığını belirten bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zaferin eseridir.’ Kalkıp da Lozan’ı suçlayıcı, kötülüklerin sebebi olduğunu söylemek Türkiye’de makul insanların içine sindirebileceği bir laf değildir. 1924 Anayasası da Cumhuriyet’in esas anayasasıdır. Bu anayasada devletin temel niteliği atılmıştı. Daha sonra da laiklik kabul edildi. Hiç kimsenin küçümseyici veya suçlayıcı bir üslupla bahsedecekleri metinler değil.