Komisyona havale edilen hangi sorun çözüldü ?

Türkiye’de hangi sorun komisyona havale edildiyse, bilin ki o artık “çözülmek” için değil, “uyutulmak” için yola çıkmıştır. Bizde komisyon demek, hükümetin sorunla araya tampon koyma sanatıdır; yani konuyu Mısır’a gidip piramitlere sorsan daha hızlı cevap alırsın.
Örnek mi istiyorsunuz… Çok konuşulan olaylardan; Susurluk Komisyonu… Sonuç olarak koskoca bir boş klasör.
15 Temmuz, yani FETO Komisyonu… Rapordan çok suskunluk üretildi…
Hepsinin üstüne bir de şimdinin modası: Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu… Adı uzun, etkisi belli değil…
AKP, MHP ve DEM Parti’den 3 milletvekili İmralı’ya gidip “müebbet mahkumu” PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü… Herkes aynı soruyu soruyor:; komisyon “Kürt sorunu”nu mu çözecek, yoksa Öcalan’ı siyaset masasına mı oturtacak?
***
Bu konuda en radikal tavrı sergileyen siyasetçi, MHP lideri Devlet Bahçeli…
Bir zamanlar meydanlarda Erdoğan’a ip atıp, “Buyur, as Apo’yu!” diye çelik kablo gibi gergin nutuklar atan Devlet Bey; bugün aynı Öcalan mevzu açıldığında bir anda bahar dalı gibi yumuşuyor.
Ülkede iklim krizi var diyorlar ama siyasetin mevsimleri onlardan daha değişken…
Erdoğan’ın dönüşüne gelince…
Vaktiyle DEM Parti’yi “terörün arka bahçesi” diye yaftalayan, yanında yöresinde görülmesini bile büyük felaket sayan Cumhurbaşkanı; bugün DEM’in kapısında politik nezaket pozisyonunda.. Ve dönüş öyle hafif değil; sanki güney aksından kuzeye dönen bir gemi dümeni gibi. Ama sebep belli; Bir kez daha aday cumhurbaşkanı adayı olabilmek için Anayasa değişecek.
Anayasa değişikliği için çoğunluk gerek…
Çoğunluk için DEM Parti’ye ihtiyaç var…
Dolayısıyla DEM Parti’ye de biraz gülücük, biraz cilve, biraz “biz aslında hep aynı masadaydık” melodisi gerek…
***
Hadi komisyona dönelim…3,5 aydır çalışıyorlar…
Peki ne var ortada? Bir tutam umut, iki damla iyi niyet… Git gel, İmralı…
Komisyonun hukuki altyapısı olup olmadığı belli değil. Bağlayıcılık yok, çerçeve yok. Sadece, iyi niyet… Bir devlet işi değil, daha çok bir sınıf temsilcisinin öğretmene götürdüğü çikolata gibi.
CHP’nin İmralı heyetine üye vermemesine gelince…
Ne yapsın adamlar? Üzerindeki anayasal zemini belli olmayan bir sürece üye vermek; gemi su alırken kova uzatan yolcuya benziyor:
“Buyur, suyu boşalt.”
Ama tekne su alıyor…“Olsun, iyi niyet işte!”
Siyasetin ironisi de tam burada…Su alan gemiye kova uzatmazsan “süreci baltalıyorsun” diye suçlanırsın. Kova uzatırsan da “ya gemi batarsa” diye iş başında kalır endişesi…
Şimdi şu sorular havada asılı duruyor:
Komisyon ne işe yaradı?
Bahçeli neden 180 derece döndü?
Erdoğan niye dün “terörist” dediğine bugün flörtöz bir politik gülümseme gönderiyor?
CHP neden temkinli yürüyor?
Ve en önemlisi; bu ülkede “komisyona havale etmek varken” samimi olmadığın sorunlar neden çözülsün ki?
Bizim komisyonların tarihi, çözülemeyen sorunların mezarlığıdır. Mezarlıklar ise sessizdir, düzenlidir, çiçeklidir; ama oradaki hiçbir şey hareket etmez. Bizim komisyonlar da öyledir işte… Bir iki açıklama, üç beş toplantı…Sonra, derin bir sessizlik.
Ve günün sonunda anlıyoruz ki memleket, sorunu çözmekten çok, sorunun etrafında usulca dönmeyi seven bir yer. Yeter ki kimse üstüne alınmasın ama herkes nasibini alsın.
Keşke aksi olsa!