Koca hayat değişir bazıları değişmez…

O gün öğleden sonra evden kendimi dışarıya atarak yarım saat kadar yürüdüm. Dönmeye karar verdiğim sırada, yıllar yılı bana göre ham bir hayalin peşinde koştuğu için her fırsatta takıldığım eski bir arkadaşla karşılaştım. Ayaküstü sohbet belli ki kesmeyecekti. Kısa bir yürüyüşten sonra bir kafeye oturup çay söyledik.
Eski zamanlardan girdik, şimdiki zamana kadar uzandık o iki saatlik sohbet sırasında. Hayatın akışını konuştuk. Siyaseti, memleketin içinde bulunduğu vaziyeti, insanın ve toplumun değişimini, sosyal medyanın gücünü, yapay zekanın hayatımızdaki yeri ve geleceğini konuştuk. Daha çok da ben düşüncelerimi anlattım, arkadaş ise itirazlarını sıraladı. Sonra bir ara kalkıp lavaboya gitti vatandaş. Bir anda kendimi tuhaf hissettim. Yahu dedim içimden, ikimiz de altmışlı yaşlardayız. Hayat, insan, toplum, her şey değişti. Hem de inanılmaz bir hızla. Bu arkadaş neden aynı kalmaya çalışıyor ve bunu nasıl olup da başarıyor, içselleştiriyor da… Tamam diye devam ettim. Temel meselelerde değişmek şart değil tabii ki. Karakterini, kişiliğini değiştirecek hali yok insanın. Ama senin dışında her şey değişirken; senin düşüncelerin, yargıların, görüşlerin, bakış açın hiç mi değişmez?
Döndüğünde bu konuyu açtım. Temel değerler saklı kalmak şartıyla insanın zamanla fikirlerinin, hayata bakışının değişebileceğini, bunun şart da olduğunu anlatmaya koyuldum. Önceleri itiraz etmedi. Dikkatle dinler gibiydi. Şaşırdım. Zira bu arkadaşımızın böyle bir özelliği yoktu. Bırak beni, kendini bile dikkatle dinlediğini sanmıyordum. Ve çok geçmeden vaziyeti anladım. Beni dinlediği yoktu esasında. Vereceği yanıtları, daha doğrusu şiddetli itirazlarını toparlamaya çalışıyordu zihninde. Gözleri bana bakıyordu. Ancak aklı, dikkati başka yerdeydi!
Yanılmadım. Üç beş dakika kadar suçladı beni. Değiştiğimi, düzenin adamı olduğumu, davaya sadık kalmadığımı, iktidara hizmet ettiğimi söyledi üstüne basa basa. Dinlerim sabırla.
Öfkeliydi biraz da. Bir şey demedim. Yazı yazan biriydim ve bu arketiplerin zihnini anlamam iyi olurdu. Bu kez beylik laflara geçti. Fikir diye ortaokul yurttaşlık bilgisi kitaplarından girdi, sosyal medya saçmalıklarından çıktı. Kırk kez yalanlanmış ezberlere daldı, oradan çıkıp hayatın 250 yıl öncesinde biraz iş yapmış değerlere girdi. Dindar insanlar da aldı payını arkadaştan. Aralara kenar süsü olarak demokrasi, özgürlük, adalet, çağdaşlık sözcüklerini de monte etti. Ve soluklandı bir süre… Cevap vermedim. Birer çay daha söyledim.
“Bir dakika kadar da beni dinle dostum” dedim hazır fırsatını bulmuşken, “koca bir hayat dahil herkes, her şey değişip kendini yenilerken, sen nasıl aynı kalmayı başardın? Bir insan hiç mi hata yaptığını düşünüp özeleştiri yapmaz?”
Bıyık altından güldü birkaç saniye.
“Ben hayatın doğru tarafındayım dostum” dedi, “özeleştiri oportünistlere has bir kavram…”