Karnı dolu zihni aç

İzmir, Ekim ayının serin ve yağışlı günlerinde edebiyatın kalbinin attığı şehirlerden biri oldu. İZFAŞ ve TACT Fuarcılık iş birliğiyle bu yıl altıncısı düzenlenen İZKİTAPFEST – İzmir Kitap Fuarı, 17–26 Ekim tarihleri arasında Kültürpark’ta kitapseverleri ağırladı. Fuarın zamanında yağmura aldırmadan Kültürpark’a akın eden binlerce İzmirli, edebiyat sohbetlerinin tadını çıkardı.

Ancak bu yıl fuarın manzarası, her zamankinden biraz farklıydı. Kitap stantlarının yanı sıra yiyecek–içecek alanlarının kalabalığı dikkat çekti. Bazı ziyaretçilerin ellerinde kitap poşetleri yerine patates, dürüm ve kahve bardakları taşıması, “kitap fuarı mı, lezzet festivali mi?” sorusunu akıllara getirdi.

Edebiyatın usta kalemleri, genç yazarlar ve yayınevleri fuarda yerini alırken, imza stantlarının yanı başında uzayan yiyecek kuyrukları fuar kültürünün dönüşümüne dair ipuçları verdi. Bu durum, bazı ziyaretçilerin tepkisini de beraberinde getirdi. “Kitap için geldiğimiz bir fuarda insanların çoğunun yemek alanlarında olması üzücü” diyen bir okur, kitap fuarlarının ticari eğlenceden uzak, kültürel bir buluşma noktası olması gerektiğini vurguladı.

Anadolu’daki fuarlarda tablo bambaşka. Gaziantep’ten Sivas’a, Eskişehir’den Trabzon’a kadar birçok şehirde düzenlenen kitap fuarlarında insanlar gerçekten kitap için geliyor; yazarlarla buluşmak, imza almak ya da yeni yayınevlerini keşfetmek için uzun kuyruklara giriyor.

Anadolu’nun fuar ziyaretçileri, İzmir’deki “gezinti kültürü” nden farklı olarak, okumaya duydukları ilgiyi fuar alanlarına taşıyor. Birçok şehirde öğrenciler, öğretmenleriyle birlikte sınıfça fuara gidiyor. İzmir’de de kitap fuarına öğretmenleriyle gelen öğrenciler oldu fakat yine kitaba değil, sanki bir eğlence sanki bir kordon havasıyla gezmeye gelmişlerdi. Bire bir tanık olduklarım var. Bir grup öğrenci benim de imza günüm olduğum zaman, kitaplarımı okurlarıma imzaladığım zaman… Günlerden cumartesi… öğrencilerle konuştum, yanıma geldiler. Ellerinde yiyecek, içecekler nereden geldiklerini sordum. Şehir dışından tren ile geldiklerini öğrendim, ne yazıktır ki o pırıl pırıl öğrenciler, kitapların kapağına baktılar, fuarı ‘gezdiler’. Yediler, içtiler ve gittiler. Eskiden bundan birkaç sene önce gelenler ellerinde poşet poşet kitaplarla fuardan giderlerdi. Çok üzülerek söylüyorum, ‘karnı dolu, zihni aç’ bir nesil… Sakın kitap pahalı demeyin, bilmem ne kadarlık kahveye verilecek ücret ile kitap kıyaslanamaz.

Fuar alanlarının “sosyalleşme mekânı”na dönüşmesi, edebiyatın görünürlüğünü gölgeliyor. Kalabalık var, ama o kalabalığın elinde kitap yok. Bu da “kitap fuarı” kavramının anlamını sorgulatıyor. Çünkü bir fuarın ruhu, oradaki satış sayısından değil, insanların kitaplara dokunma arzusundan beslenir. Belki de Anadolu’daki kitap fuarlarının sessiz başarısı buradan geliyor: Gösterişsiz, sade ama samimi bir ilgi. Kitap için gelenin, gerçekten kitapla dönmesi…