Karar olumlu metin sorunlu

EGE SAATİ’nde yazmam önerildiğinde, önce İzmir’den başlayarak bütün Ege’ye ilişkin duygularımı yazmayı düşündüm. Yeni bir gazetede ilk yazı için galiba doğal olan da buydu.

Ancak ülkenin gündemi böyle hoşluklara olanak vermeyecek kadar sıcak sorunlarla dolu olduğu için, doğrudan ve en yakıcı soruna değinerek başlamayı uygun buldum.

1 Ekim 2024’de MHP Genel Başkanının TBMM’de DEM Partisi üyelerini selamlamasıyla başlayan süreç, 7.5 aylık tartışmalı bir bekleyişten sonra ilk meyvesini verdi. 12 Mayıs 2025’de PKK, “Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiğini, bu yönüyle tarihi misyonunu tamamladığını” ileri sürerek, “fesih ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırma kararı” aldığını açıkladı.

***

Kuşkusuz bu karar, 1984’den beri Türkiye’nin boğuşmak zorunda kaldığı ‘PKK terörü’ sorununun bir biçimde sona ereceği umudu yaratması açısından olumlu.

Türkiye geride kalan 40 yılı aşkın süreçte terör nedeniyle insani ve maddi açıdan büyük kayıplara uğradı. (Buna son 10 yılda Suriye Savaşı nedeniyle uğradığımız kayıpları da eklemek gerekir). Cumhuriyetin son yarım yüzyılında terörle mücadele yüzünden kaybedilen kaynaklar, ülkenin topyekün kalkınması için kullanılabilmiş olsaydı, bugün her alanda çok daha gelişmiş bir Türkiye beklentisi hayal olmaktan çıkar, gerçek olabilirdi.

***

Terör, ülkenin sadece ekonomik gelişmesini değil, demokratikleşme çabalarını da olumsuz etkiledi. Her demokratikleşme hamlesinde patlayan bombalar ve gelen şehid haberleri, demokrasi yanlılarının değil, otorite yanlılarının işine yaradı. Türkiye 1982 Anayasasının -ve arkasından 2017 tadilatının- sırtına geçirdiği ‘otoriter’ üniformaları yırtmayı, çıkarıp atmayı, demokratikleşmeyi -biraz da bu yüzden- yeterince başaramadı.

O nedenle bu kararı -geç olmasına ve açıklama metninin taşıdığı sorunlu ifadelere karşın- önemli buluyorum; kalıcı olmasını ve sürecin her tür şiddetten arınmış barış ortamı içinde demokratikleşmeye evrimleşmesini diliyorum.

***

Öte yandan, açıklama metninin gerçekten sorunlu anlatımlar içerdiğinin de altını çizmek gereği duyuyorum. Bunu yapmamak, bir anlamda PKK’nin silahlı mücadele yöntemlerini ve tezlerini kabul anlamına gelebilir ki, böyle bir ‘sükut’ ileride daha büyük sorunlarla karşılaşılmasına yol açabilir.

Sorunlu anlatımların birincisi, PKK’nın silahlı mücadeleyi zorunlu, doğru ve haklı bir yöntem olarak savunuyor olmasıdır. Böyle bir tez, en azından 20.yüzyıl dünyasını yeterince bilmemekle açıklanabilir.

***

Gerçekten, 20. yüzyılın ilk yarısında Hindistan’da Mahatma Gandhi, her türlü şiddet eylemini red eden barışçı yöntemlerle koca bir kıtayı dönüştürdü ve Ingiliz İmparatorluğunu yenerek halkını özgürlüğe kavuşturdu 20. yüzyılın ikinci yarısında ABD’de Martin Luther King adlı genç bir filozof-siyasetçi, şiddet içermeyen direniş ve sivil itaatsizlik yöntemleriyle, siyah yurttaşların beyazlarla eşit haklara kavuşmasını sağladı.

Bu örnekler ortada iken, 1980’ler Türkiyesinde silahlı mücedele yöntemlerini benimsemek ve hele 90’lardan sonra acımasız terör eylemleriyle bu mücadeleyi sürdürmek, başkalarını suçlamadan önce, PKK’nın öz-eleştiri yapmasını ve Türk ve Kürt bütün yurttaşlarımıza verdikleri acılar yüzünden özür dilemesini gerektirir.

***

Türkiye’de uzunca bir dönem Kürt halkının varlığının inkar edildiği, dilinin yasaklandığı, bu nedenle açıklama metninde inkar ve asimilasyon terimlerinin kullanılması doğrudur. Ancak bu inkar sürecinin ‘soykırım’ olduğunu söylemek ağır ve haksız bir ithamdır.

Üstelik bu inkar sürecinin en yoğun biçimde yaşandığı 12 Eylül dönemi ve etnik vurguların öne çıkarıldığı 1982 Anayasasına değinilmeden, Lozan Barışından ve 1924 Anayasası’ndan söz edilmesi, silahlı mücadeleyi bırakırken siyasi-ideolojik mücadelenin derinleştirileceğinin işaret fişekleri olarak okunabilir.

***

Özetle, PKK’nın silahlı mücadele yöntemlerine son verdiğini açıklaması, bu son veriş çok geç ve açıklama metni sorunlarla dolu olsa bile, yine de olumludur.

Ancak Türkiye’nin varlığını, birliğini ve geleceğini korumasının güvencesi, PKK’nın tutum, eylem ve söylemi değil, ekonomisinin ve demokrasisinin uygar dünya ölçütlerine koşut biçimde gelişmesidir. Ekonomisi ve demokrasisi güçlü bir ülkeye hiç bir kuvvet zarar veremez.

Asya Tipi Demokrasi ve kayırmacı israf ekonomisi ile de, -kiminle ne anlaşması yapılırsa yapılsın- güvenle yola devam etmek mümkün değildir.

***

EGE SAATİ’nin başta Ege Bölgesi olmak üzere tüm Türkiye için ‘uyanış saati’ olmasını diliyorum; 19 Mayıs 1919’un 106. yıldönümünü, başka Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün kahramanlarımızı minnet ve rahmetle anarak kutluyorum.