İnsan doğası üzerine kısa bir yazı

“Ne makine şu insan be; içine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun. İç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor!”

Nikos Kazancakis, Zorba

İnsan tuhaf bir canlı gerçekten. İnsan üzerine düşünmek ise işimiz. Geçen sosyal medyada bir anket yaptım. Şöyle sordum;

Dünyanın en çok neye ihtiyacı var?

A) Akıl

B) Vicdan

C) Ahlak

Çoğunluk vicdan dedi cevap olarak. Memleketin geldiği noktada bu cevabın anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Bana göre akıl ihtiyacı var en çok ama nasıl? Ben akıl denen mefhum denilince biraz da duyguları kontrol edebilen bir mekanizma anlıyorum. Peki bu nasıl oluyor? Birçok dinamik var, biz bu dinamiklere genel olarak “toplumsal yapı” diyebiliriz çünkü insan doğasını toplumsal ilişkiler belirliyor. Yani biyolojik olarak insan doğası diye bir şey yok. Toplumsal bir varlık olan insan her açıdan toplum içinde “oluşuyor.” Buradan hareketle, son dönemde insan doğasının bozulduğunu söyleyebiliriz çünkü toplumsal yapı bozuldu.

Gelelim diğer seçeneklere. Üçü de gerekli aslında bize ve içi birbirine zincirleme bağlı ancak kilit akılda. Akıllı insan zaten hem ahlaklı hem de vicdanlı oluyor.

Bu ankete “akıl” cevabını verdiğimde farklı tepkiler aldım. Bazı hayvanlarda vicdan olduğunu söyleyen oldu. Bir çitanın veya aslanın yavru ceylanı öldürmediğini örnek veren. Oysa hayvanlar evrimin geldiği noktada içgüdüsel olarak böyle şeyler yapabiliyorlarmış. Vicdan ise insana ait bir kavram. İyilik de öyle. Bizler vicdanlı ve iyi olmayı bahsettiğim toplumsal yapılar sonucunda oluşan akıl mekanizmasıyla kendimiz seçiyoruz. Yani iyilik filan bir seçim.

İhtiyacımız olan şey insanı insan kılacak, hep dediğimiz “insanca yaşamasını” sağlayacak koşulları oluşturmak. Gerisi kolay.

Bugün geldiğimiz noktada buna hem çok yakınız hem de çok uzak. Belli karar ve hareketlere bağlı her şey ama… Evet, mesela bu ama’da sıkışıp kalıyor.

Bize de direnmeye; umudumuzu yitirmeden yaşamaya, üretmeye devam etmekten başka yapacak bir şey kalmıyor.