İkizdere'de halk direnişi sürüyor

Yok olmamak için çırpınan Karadeniz’in en güzel yerlerinden birisi, Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor.

Jandarma tarafından yapılan büyük (!) operasyonla örgüt üyesi Dursun Baş’ın evi arandı.

Acaba Dursun Baş’ın hangi örgütün üyesi olduğu varsayıldı?

Taş ocaklarına karşı direniş örgütü olmasın sakın!

****

Taş ocağı Rize-İkizdere arasında, ilçeye henüz varmadan 4-5 kilometre önce Gürdere-Cevizlik köyünün birleştiği noktada bulunuyor.

Cengiz İnşaat işte bu ‘İşkencedere’ denilen yerde, doğanın ciğerlerini söküp çıkarmak istiyor.

Duyarlı İkizdereliler de buna karşı direniyor.

Tıpkı Bursa’daki Kirazlıyayla köylüleri gibi…

İkizdere’de halkın karşısına ‘Beşli Çete’nin en önemli yüklenicisi çıkıyor, Bursa’da ise AK Partili yöneticiler ile Lübnanlı şirket Meyra Madencilik…

***

İkizdere’yi anlatayım size biraz…

Trabzon’dan Rize’ye doğru yolculuk yaparken, Of’u geçince İyidere ilçesi çıkar karşınıza…

İkizdere’nin denize döküldüğü yer Rize-Trabzon sınırıdır…

Köprünün bir tarafı Trabzon’dur, öteki tarafı Rize…

Yola dümdüz devam ederseniz, İyidere-Derepazarı’ndan Rize’ye ulaşırsınız.

Köprüyü geçer geçmez sağa döner içeri, dağlara doğru yolunuzu çevirdiğinizde 43 kilometre sonra İkizdere’ye varırsınız.

****

İki derenin birleşiminden alır adını İkizdere...

Cimil’den akan dere ile Çamlık-Kölçer’den (Vikipedia’ya göre Ermenice Köxser olup ‘Güzel, ferah’ anlamına gelmektedir) gelen su, merkezde buluşur. İlçe merkezinin üst yanında birleşen su Rize’ye doğru süzülür. Bir ucu Karadeniz sahiline uzanır, öbür ucu Ovit dağlarına yaslanır.

Yeşilin her tonunun, her mevsim görülebildiği nadir toprak parçalarından biridir İkizdere…

Dere boyunca ilerlerseniz, sessizliğin sesini dinlersiniz, derenin şırıltısı ile birlikte yemyeşil bir ışıltı takip eder sizi…

Issız bir koyda, yeşil bir denizin ortasındaymış gibi hissedersiniz...

***

Ne yazık ki, gittikçe parlaklığı sönen bir yıldıza benzemeye başladı İkizdere...

Nüfus azaldıkça azaldı, bir küçük kasaba haline geldi.

İnsanlar işsizlik girdabında, dört duvarı andıran dağların arasındaki cezaevinden kaçar gibi kaçtı ilçemden...

1970’li yıllardan itibaren göç edenler geri dönmedi. Kimi Avrupa’ya gitti, kimi yurdun dört bir yanına dağıldı.

En büyük parça İstanbul’da kaldı.

Kadıköy’e, Bakırköy’e giderseniz İkizdere’yi görürsünüz; birinde Manleliler (Kirazlı) vardır, ötekisinde Kafkameliler (Çağrankaya) yaşar.

Oysa dünyanın en güzel vadilerinden biridir İkizdere…

Bitki örtüsündeki renk deseninin derenin çağıltısıyla birleşmesi doyumsuz bir seyir isteği oluşturur ama karın doyurmaz!

****

Devletin çay alımı dışında ilgisi hiç olmamıştır oysa bu ilçeye…

İlk çay üretimi de 1980’li yıllarda gerçekleşmiştir. Ondan öncesinde halk mısır üreterek, hayvancılık yaparak geçimini sağlamaya çalışmıştır.

Bundan dolayı Rize’nin en yoksul ilçesidir İkizdere, Çamlıhemşin ile birlikte…

****

Önceleri ısrarla, ‘Bizim buralarda çay olmaz. Hava soğuk, kışın kar yağar, Erzurum ikliminden etkilenir’ denilmiştir.

Sonra anlaşılmıştır çayın da üretilebileceği…

Şimdi dünyanın en iyilerden biri olarak kabul edilir Rize-İkizdere çayı…

Çünkü karın altından çıkarılır bu çay…

Çaykur onun için organik çay merkezi ilan etmiştir İkizdere’yi…

Yıllardır talep edilen, söz verilen organik çay fabrikası kurulmamıştır ilçeye…

Çayı üretmek bir eziyettir, vermek bin eziyet!

Fabrika yoktur, hava kirliliği yok denecek kadar azdır, çevre tertemizdir çünkü!

Orman denizi her gün yeniden üretir temiz havayı…

****

Önce HES’lerle öldürmek istediler bu güzellikleri…

53 kilometreye 26 HES yapmak için girişimde bulundular.

Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından SİT alanı ilan edilmesine rağmen betonlaştırmaya çalıştılar o yeşil vadiyi:

“Dünyada koruma altında olan 200 vadiden biri olan İkizdere Vadisi’nde planlanan 26 HES projesi vardı. Bunların 6 tanesi aktif olarak çalışıyor. Vadide su kalmadı. Ayrıca 2 taş ocağı faaliyette. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de yeni bir HES projesi hayata geçirilmek isteniyor. Açıkça ‘Vadiyi terk edin biz burayı yok edeceğiz’ deniyor.”

****

Şimdi gözlerini İkizdere’nin taşlarına diktiler.

Bugünlerde turizm amaçlı kullanılması gereken ekolojik vadinin tam orta yerlerinde bir yerde, Cevizlik köyü girişinde, İkizdere’yi besleyen damar kesilip 16 milyon ton taş çıkartmak istiyor AKP’nin gözde yüklenicisi Cengiz İnşaat…

İyidere’deki Lojistik liman inşaatı için kullanılacakmış bu taşlar…

Peki, Cevizlik köyünün, Gürdere’nin, İkizdere’nin soluk alması, buralarda gerçekleşen bal üretimi, kovanlar ne olacak?

Ağır iş makinalarının altında ezilen sadece taşlar olmayacak, orada yaşayan bütün canlılar, ağaçlar, bitkiler, börtü böcek de yok olmayacak mı?

Onlar nasıl geri gelecek?

GÖKYÜZÜ NASIL SATIN ALINIR? YA TOPRAKLARIN SICAKLIĞI?

Yazıyı Kızılderili şefinin mektubuyla tamamlamak istiyorum:

“Gökyüzü nasıl satılır? Ya da satın alınır? Ya toprakların sıcaklığı? Bunu tasarlamak bize yabancıdır. İnsan, havanın tazeliğine, suyun şakırtısına sahip olmazsa onu nasıl satabilir? Siz onu bizden nasıl satın alabilirsiniz?

Benim sözlerim yıldızlara benzer. Onlar hiçbir zaman sönmez.

Bu dünyanın her bir parçası ulusum için kutsaldır. Parıldayan her çam yaprağı, her kumsallık kıyı, karanlık ormanlardaki sis, dağlardaki her geçit, vızıldayan her böcek; ulusumun düşünce ve yaşantılarında kutsaldır.

Ağaçların içinde yükselen özsuyu Kızılderili adamın anılarını da taşır.

Beyazların ölüleri, yıldızların altında gezmek için uzaklara giderken doğdukları toprakları unuturlar. Fakat bizim ölülerimiz bu büyülü dünyayı hiçbir zaman unutmazlar. Çünkü bu dünya Kızılderililerin annesidir. Biz bu toprakların bir parçasıyız.

O güzel kokulu çiçekler bizim kız kardeşlerimiz; Geyik, at ve büyük kartal da bizim erkek kardeşlerimizdir.

Washington’daki büyük başkan bizden topraklarımızı istediği zaman, işte bütün bunları bizden istemektedir. O bizden çok şey istemektedir.

Suların çıkardığı sesler atalarımızın öykülerini anlatır. Derelerin ve ırmakların parıltıları sudan kaynaklanmaz. Onlar atalarımızın parıltılarıdır.

Bilmiyorum. Bizim davranışlarımız sizinkilerden farklıdır. Biz size bu toprakları sattığımız zaman biliniz ki onlar kutsaldır. Sizin çocuklarınız da onların kutsal olduklarını öğrenmelidirler.

Suların çıkardığı sesler bizim atalarımızın sesleridir. Irmaklar bizim kardeşimizdir. Onlar bizim susuzluğumuzu giderirler. Kayıklarımızı taşır ve balıkları ile bizim çocuklarımızı doyururlar. Topraklarımızı sattığımız zaman bunu hatırınızda tutmalısınız. Irmaklar sizin de kardeşlerinizdir. Ve siz şimdiden başlayarak ırmaklara karşı iyiliğinizi esirgememelisiniz. Öteki kardeşlerinize de.

Bu topraklarda, babalarımızın külleri bulunmaktadır. Bu topraklar bize kutsaldır.

Ama beyaz adamın bizim ne düşündüğümüzü anlamadığını da biliriz. Toprağın her bir parçası onun için aynıdır. O sanki gece gelir ve topraktan istediği şeyi alır ve gider. Toprak onun kardeşi değil düşmanıdır. Onu elde ettikten sonra daha ilerilere gider ve onu terk eder.

Babalarının mezarlarını geride bırakır ve bir daha onlarla ilgilenmez. Babalarının mezarları ve çocuklarının doğum hakkı çabucak unutulur.

O, annesi olan toprağı ve kardeşi olan gökyüzünü, talan edilecek şeyler veya birkaç koyuna veya birkaç inciye satılacak şeyler olarak görür. Onun açlığı dünyayı saracak ve geriye çölden başka bir şey kalmayacak.

Beyazların şehirlerinde sessizlik denen şey yoktur. Orada yaprakların seslerini veya böceklerin vızıltılarını duyamazsınız. Bütün bunlar benim bir vahşi olmamdan ve bunları anlayamamamdan kaynaklanır. Gürültü ve patırtı bizim kulaklarımızı tırmalar.

Kuşların ötüşü veya geceleyin kurbağaların bağırışı olmadıktan sonra dünyada ne vardır?

Kızılderili, bir gölün üzerinden eserek gelen rüzgarın sesini ve taze kokusunu sever. Öğleyin yağan yağmurun taze çam yapraklarından süzüp getirdiği reçine kokusundan hoşlanır.

Kızılderili adam için hava kıymetlidir. Çünkü her şey aynı solunumdan pay alır. Hayvan, ağaç ve insan. Hepsinin teneffüs ettiği hava aynıdır. Beyaz adam soluduğu havanın farkında değilmiş gibi. Tıpkı ölmüş bir insanın kötü kokuları duymadığı gibi. Fakat biz size topraklarımızı satarsak biliniz ki hava bizim için kıymetlidir.”

İlginizi Çekebilir