Güven Timleri Şube Müdürlüğü C Bölge Büro Amirliği ekipleri, Caferağa Mahallesi Mühürdarbağı Sokak'ta yol kenarında oturan bir kişinin kolyesinin bıçak tehdidiyle gasp edilmesine ilişkin çalışma başlattı.

Görüntülerden tespit edildi

Güvenlik kamerası görüntülerini inceleyen ekipler, şüphelinin beraberindeki 5 kişiyle geldiğini, bıçakla tehdit ettiği mağdurun kolyesini gasp ederek kaçtığını belirledi. Kimlik ve adres bilgisi tespit edilen şüpheli Enes B.Ö. (17) ekipler tarafından yakalandı. 3 suç kaydı olduğu anlaşılan şüpheli, Çocuk Büro Amirliğine götürülürken, bulunan kolye sahibine teslim edildi.

Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüpheli, çıkarıldığı hakimlikçe ev hapsi cezasına çarptırıldı.

Hak arayan öğrenciler tutuklu, gasp edenler serbest

İzmir Barosu'na kayıtlı Av. Yelda Kullap, yaşanan olayın hukuki boyutunu değerlendirdi:

Kullap, " Suç, görüntülerde sabit. Suç kaydına bakılmaksızın önlem olarak tutuklanması gerekirdi. Zaten tutuklamanın koşulları açıkça oluşmuştur. Suçun bıçakla işleniyor olması ağırlaştırıcı bir neden. Tehdit ve gasp yoluyla olması da suçu daha çok artırır. Bu suçlar biraraya geldiğinde ve toplumdan soyutlaştırılması gerektiği düşüncesi oluştuğu için bu kişinin ev hapsi ile değil tutuklanma suretiyle adli tedbir uygulanması gerekirdi. Yargılama sonunda da en ağır cezanın verilmesi şart. Avrupa ve ABD’de olsa bu kişi tutuklanırdı" dedi.

Serbest kalması gerekenler ise tutuklu

Yaşanan vakayı demokratik haklarını arayan gençlerin tutuklanması ile karşılaştıran Av. Kullap, " Örneğin Ekrem İmamoğlu’na destek vermek ve demokratik haklarını kullanmak için toplanan öğrenciler tutuklanırken, 3 suç kaydı bulunan şahsın serbest kalması adaletsiz olmakla birlikte adalet duygumuzu da rencide etmiştir" diye konuştu.

Gülben Ergen, Bursa'daki düğünde sahne şovuyla büyüledi
Gülben Ergen, Bursa'daki düğünde sahne şovuyla büyüledi
İçeriği Görüntüle

222222

Bozuk adalet düzeninin yeniden tesis edilmesidir

Av. Derman Güler:

"Toplumsal tepkinin yükselmesinin ikinci sebebi ise ülkede adalet duygusunun bütünüyle yıkılmış olmasıdır. Toplum, her gün göz göre göre vicdanını yaralayan olaylarda bile devletin adaleti sağlayamadığını görüyor. Suçun faili güçlü biri olduğunda cezasız kalırken; sıradan ya da muhalif biri olduğunda, uydurma gerekçelerle ağır cezalar verilebiliyor.

Zengin veya iktidara yakın bir ailenin çocuğu iseniz, trafikte insan öldürmeniz dahi “tolere” edilirken; yalnız, "kimsesiz" bir öğrenciyseniz, en temel protesto hakkını kullandığınız için aylarca cezaevinde tutulabiliyorsunuz. Bugün bu olaydaki suça itilmiş çocuklara yönelen toplumsal lincin temelinde bu sistemik adaletsizlik yatıyor. Tepki çocuklara değil, adaletin sistematik olarak yok oluşuna yöneltilmeli.

Devletin işini iyi yapmadığı ortada. Kolluk gücü, artık yasadan önce iktidarın çıkarını gözetiyor. Bu yüzden bir milletvekilinin çocuğunun önünde sıraya geçmeyi, ondan azar işitmeyi olağan sayıyor. Öte yandan, kanunsuz emirleri uygulamakta bir beis görmüyor" dedi.

Sorun uygulamadadır

Av. Güler sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu meseleyi sağlıklı biçimde tartışabilmek için, Türk adalet sistemini bir bütün olarak ele almak zorundayız. Yasaların amacı, çocuk yaşta suça itilmiş bireyi eğitmek ve topluma kazandırmaktır. Bu, modern hukuk sisteminin de temel ilkesidir. Dolayısıyla dünyanın pek çok ülkesinde çocuklar işledikleri suçlardan dolayı ceza sistemi içinde değil özel bir ıslah rejimi altında değerlendiriliyorlar. Türk Ceza Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu da kâğıt üzerinde bu ilkelere uygundur. Sorun, uygulamadadır. Toplumun asıl tepkisi, bu suçu işleyen bireylerin hiçbir şey olmamış gibi sokakta dolaşmalarınadır. Örneğin ev hapsi tedbirinin bu çocuklara ya da topluma ne faydası olacaktır? Tekerrür hali varken ısrarla sonuçsuz tedbir uygulamalarına neden başvurulmaktadır? Ben bu kararı veren hâkimin dahi buna dair bir fikri olduğunu sanmıyorum.

Uygulayıcılar artık kendi hukuk bilgilerini değil, yukarıdan gelen iradeyi takip eden sıradan memurlar haline geldi. Adaletin çürüdüğü bir sistemde bu tür çarpıklıkların yaşanması kaçınılmazdır. Cezaevleri, ıslah evleri zaten dolup taşmışken, uygulayıcılar da “ben bu çocuğu nereye göndereyim” diyerek talimata uygun kararlar alıyor.

Bu nedenle, toplumsal tepkinin adresi, suça itilmiş çocuklar değil; adaletten her geçen gün uzaklaşan siyasal iktidar, Adalet Bakanlığı, kolluk kuvvetleri ve karar verici hâkim-savcılar olmalıdır. Bunların tümünün ülkenin geldiği güvensiz ortamdan sorumluluğu vardır. Esas mesele, bozuk adalet düzeninin yeniden tesis edilmesidir"

Kaynak: Haber Merkezi