Devlete karşı çıkmak !

Devlete karşı çıkmak !

Türkiye’de hiçbir siyasi hareket, devlete kafa tutmadan başarıya ulaşamadı. Hele hele çok partili dönemde… 1950’lerde Demokrat Parti “Yeter söz milletin” diyerek iktidar oldu… 1960’larda Adalet Partisi’nin yükselişi de öyle… 1970’lerde CHP, “Bu düzen değişmelidir” dedi… 1980 sonrası Anavatan Partisi, yerleşik kuralları yıktı. 1995’lerde Refah Partisi “Adil düzen” dedi…AKP de 2000’lerin başında devlete karşı çıkarak iktidar oldu. Bu, tarihimizin en çıplak gerçeğidir. Hepsi aynı çizginin farklı tonlarıdır.

Ve bugün, bu hakkı en çok elinde bulunduran parti, bizzat Cumhuriyet’in kurucu iradesi olan CHP’dir. Çünkü devlet, artık o 1920’lerde Anadolu’nun sırtında taşıdığı halkın devleti olmaktan çıktı. Devlet dediğimiz aygıt, uzun süredir bir avuç siyasi ve ekonomik oligarşinin elinde oyuncak oldu. Halkın değil, imtiyaz sahiplerinin devleti haline geldi.

Devlete karşı çıkmak, asla “Devleti yıkmak” değildir. Ki bu topraklarda devleti yıkmaya kalkışanların başına neler geldiği aşikardır. Ama devleti eleştirmek, onun kokuşmuş kurallarını ve pratikten düşmüş kurumlarını modernleştirmek, işte gerçek reform budur. Yargısı kısır döngüde, üniversitesi tabela, ekonomisi rant, bürokrasisi torpil olan bir devlete “evet” demek; aslında devleti inkâr etmektir.

Bugün CHP’nin önünde tarihi bir görev var. Devleti yeniden halkın devleti yapmak. Ama işte tam da burada düğümleniyor. CHP, devleti kurduğu için mi ona saygılı davranmalı, yoksa kurduğu için mi onu yenileme hakkına sahip olmalı? Bu çelişki, partiyi yıllardır gri bir sisin içinde tutuyor.

Son günlerde yaşadığımız yargı krizleri, kongre iptalleri, partilerin mühürlü kapılarla siyasetten uzak tutulmaya çalışılması, aslında devletin halka değil, kendine kapanma çabasıdır. Tıpkı eski bir imparatorluk sarayının şatafatlı odalarında kendini sonsuza dek var sanan bir gölge gibi. Oysa çağ değişti. Artık hiçbir devlet, halkına rağmen yaşayamaz. “Devlet benim” diyen liderlerin zamanı kapandı. Topyekün halkın “devlet benim” demesi gereken bir süreçteyiz.

CHP’nin önünde işte bu yol var. Ya eski bürokrasinin tedirgin memuru gibi davranacak, ya da halkın vicdanı ve talepleriyle devlete itiraz edecek. İtiraz etmeyen CHP, tarihini ve getirdiği devrimleri inkar etmiş olur. İtiraz eden CHP ise, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını gerçekten halkın devletiyle buluşturur.

Bir partinin en devrimci eylemi, kendi kurduğu devletin çürümüş yanlarına başkaldırmasıdır. Çünkü unutmamak gerekir ki halkın gücüyle inşa edilmeyen hiçbir devlet, halkın devleti olamaz.