İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM'de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemle ilgili değerlendiremelerde bulundu.
Dervişoğlu, şunları söyledi:
“Siyasetin ortadan kalktığı yerde, vatandaşlık da ortadan kalkar. En basit, en temel adalet arayışı için dahi, hastanede tedavi olmak dahi çocuğunu iyi bir okula göndermek için dahi torpil aranır. Bunun sorumlusu vatandaş değildir. Bunun sorumlusu, iktidar olmayı bir satıcı ve müşteri ilişkisine, her yetkisini de şahsi çıkara ve kâr ilişkisine dönüştürenlerdir. Tercih ettikleri yolsa mafya kurallarıdır. Mafya anlayışıdır. İktidar vatandaşa 23 yıldır diyor ki ya korkup susacak ya da komisyon vereceksin. Dış politikada da durum aynıdır. Her zaman söylediğim gibi Türkiye, bu bezirgân saltanatında bir sermaye gibi yönetilmektedir. Her dış meselede, bölgesel krizde, memleket değil, iktidar lehine sonuçlanan alışverişler de bundandır. Çünkü ortada bir bütün olarak Türkiye’nin, hele de bir bütün olarak Türk milletinin çıkarı yoktur. Çıkarıymış gibi paketlenip, yarınlarını ipotek eden anlaşmalar vardır. İşte bu anlayış içerisinde dost, düşman, terörist gibi kavramlar da kâr beklentileriyle dönem dönem değişen ithamlardan ibarettir. 23 yılın her ara döneminde, vatanseverlerle hainlerin yer değiştirmesi; dostum dedikleriyle, katil dediklerinin yer değiştirmesi bundandır. Değişmeyen tek hakikat, yok edilen Cumhuriyet değerleri ve kazanımlarıdır. Tutarsızlıkta çağ atlayan diplomasidir. İçeride vatandaşına aslan, dışarıda dostum dediklerine kedileşen Saray rejimidir yaşadıklarımızın sebebi.
“Bu iktidara, milletimizin artık haddini bildirme zamanı gelmiştir”
Bugün PKK ile kurulan pazarlık masası da, İmralı’daki teröristbaşı ile yapılan alışveriş de bunun parçasıdır. Bu yüzden bu kadar kolaydır bunu yapmak. Çünkü bunlara göre her şey alınıp satılabilir. Saray iktidarı için soru basittir: ‘İktidarda kalmak için bana ne lazım? Nerden para bulmam, neleri satıp savabilmem, kime neyin yüzdesini vermem lazımdır’. Bugün devlet ile PKK’yı birbirine eşitleyen anlayıştan söz ediyorum. Avantacılık, imtiyazcılık, komisyonculuk sebep, Türk milletinin onur, şeref ve haysiyetinin çiğnenmesi sonuçtur. Okyanus ötesinde, faiz, silah ve enerji baronlarının yazdığı senaryo sebep, tek adam rejimi sonuçtur! İşte bu yüzden, tarih tekerrür etmektedir. Türkiye’ye ödettiği hiçbir bedel için, çektirdiği onca acı, sefalet ve yaşattığı rezalet için, asla bedel ödemeyeceğine inanan bu iktidara, milletimizin artık haddini bildirme zamanı gelmiştir. İşte bu salonda bulunanlara, bizi dinleyenlere, duyanlara, duymayanlara, bize ‘peki siz ne yapıyorsunuz’ diye soranlara sesleniyorum: Halen burada, bu gazi Meclis çatısı altında, Türk milletini muhafaza, onun Cumhuriyetini tek başımıza müdafaa ediyoruz. Yol isteyene yol, yoldaş isteyene yoldaş, ses isteyene ses, nefes isteyene nefesiz.
"Bu çark kırılacaksa hep beraber!"
Meclis'ten alınanı Meclis'e, Türk milletinden çalınanı, Türk milletine vermek için buradayız. Bu kara düzen yıkılacaksa, hep beraber! Bu çark kırılacaksa hep beraber! Bu ödenen bedellere bir son verilecekse yine hep, hep beraberiz. Türkiye, fikirlerle bölünmek isteniyorsa, fikirde birleşmek! Türkiye, dillerle bölünmek isteniyorsa, dilde birleşmek! Türk milleti, işinde bölünmek isteniyorsa, işte birleşmek zorundayız! Türk milleti olarak var kalacaksak, Cumhuriyet'te birleşmek zorundayız! İşte o zaman başkalarının yazdığı uydurma tarihler değil, Türk milletinin yazgısı tekerrür edecektir! İstiklal ve hürriyet tekerrür edecektir! Bizim için mesele bellidir: Cumhuriyet olmazsa, vatandaşlık olmaz. Vatandaşlık yoksa, eşitlik olmaz. Eşitlik olmazsa, adalet olmaz. Adalet gelmezse refah olmaz. Refah olmazsa barış olmaz. Barış olmazsa demokrasi olmaz. Siz bunu bilmiyor, görmüyor, anlamıyor olamazsınız. Biz de sizin asıl niyetinizi görmüyor, bilmiyor ve anlamıyor olamayız. Benim çağrım, yurttaşlığa çağrıdır. Benim çağrım Cumhuriyet çağrısıdır. Benim çağrım, imtiyazları red, eşitliğe çağrıdır. Benim çağrım, sana bana ayrı değil, herkese aynı hukukun çağrısıdır. Benim çağrım, senin benim doğrularım değil sadece ve sadece hakikatin çağrısıdır.
"Apo mu reisçi olmuştur yoksa reis mi apocu olmuştur?"
AKP’nin kaybettiği seçimi yok saydığını gördük. Onun adına yeniden seçim ilan eden müstakbel ortaklarıyla flörtleşmesini gördük. Sonra bize dediler ki, darbeyi eniştemizden öğrendik. Şimdi bu vesayete son vermek gerek, bize başkanlık gerek! Şimdi bu iki süreç birleşmiş, aynı sorularla, aynı amaçlarla aynı dar çıkar şebekelerini, Sarayın gölgesi altında birleştiren bir tek adamın, üç günlük koltuğu için 3 bin yıllık tarihimizden 300 yıllık cumhuriyet ve demokrasi yürüyüşümüzden vazgeçmemizi istiyorlar. Ben de kitabın ortasından soruyorum: Apo mu reisçi olmuştur yoksa reis mi apocu olmuştur? En apocu kimdir belli, ben ikinci kim diye soruyorum! Bugün anlaşma masasına oturduğunuz terör örgütü mü amaçlarına ulaşmıştır? Yoksa siz, Terör örgütü adına onların amaçlarını mı gerçekleştirdiniz? Söyleyin, hangisidir? Hangisi daha fecaattir? Hangisi daha rezalettir?
"Bu kadar hain bize saldırıyorsa biz doğru yoldayız"
Biz hakkı ve hakikati savunuyoruz. Hak ve hakikat yanında saf tutmak zor iştir. Hakikati savunmak, bunca yalanın, bunca sahtekarlığın, bunca ihanetin olduğu bir çağda, çok daha zor bir iştir. Emperyalizmin maşası terör örgütü bize saldırıyor. Bu örgütün bir başı olan İmralı ile diğer başı olan Kandil bize saldırıyor. 15 Temmuz’a kadar iktidarla birlikte yürüyen, menfaatleri çatışınca da darbeye kalkışıp milletimize kurşun sıkan fetöcüler bize laf yetiştiriyor. İlginçtir, bu şer odaklarına karşı tavırlı olması, onlara karşı hakkın hakikatin yanında durması gereken iktidar da bize saldırıyor. Ortağı da bize saldırıyor. Bunların ilişkileri de bir garip. Ya hasımken hısım oluyorlar ya da hısımken hasım oluyorlar. Sonra her şart ve fırsatta tekmili birden bize saldırıyor. Demek ki doğru yoldayız. Bu kadar hain bize saldırıyorsa biz doğru yoldayız. Gelin, bakalım gelin bekliyoruz. Milletimize kurşun sıkan FETÖ'cüsü de gelsin, milliyetçiyim deyip, ihanet sürecinin akıl hocası olan da gelsin. Milli irade diye diye geldiği iktidarda, millet iradesini yok sayan da gelsin, cumhuriyeti kurduk derken, cumhuriyet düşmanlarına tebrik gönderenler de gelsin. Sevr artığı projenin mimarları da gelsin, keşke Yunan kazansaydı diyen bir alçağı adam yerine koyanlar da gelsin. Topu gelsin. Biz buradayız bekliyoruz. Bunlar Türk Milleti’ni unuttular. Bunlar Türk Milleti’nin sesini de sessizliğini de unuttular. Bunlar Türk Milleti’nin vatanına ve Türklüğüne uzanan elleri nasıl kırdığını unuttular. Çünkü her şey oldular, her kılığa girdiler, bir tek Cumhuriyet fikrine dahil olamadılar, bir tek Türk olamadılar.
"Ya Tayyip Erdoğan değişecek ya vatandaşlık tanımı"
Türkiye'de bir hayalet dolaşıyor, değişim hayaleti. Herkes bir şeylerin değişmesi gerektiğinde hemfikir. Ama ne değişmeli? Hepimiz görüyoruz ki, tarihi bir karar ve tarihi bir yol ayrımındayız: Evet, artık ayan beyan bellidir ki bir şeyler değişmeli. Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah da onu değiştirmez. Ya Tayyip Erdoğan değişecek ya vatandaşlık tanımı. Ya Tayyip Erdoğan değişecek, ya muasır medeniyet hedefi. Ya Tayyip Erdoğan değişecek, ya bu milletin mayası. Değiştirilmesi gereken Recep Tayyip Erdoğan'dır. Yönetemediği ülkenin temsil makamından gitmemek için, milletin adını bile değiştirmeye kalkan bu zatı değiştireceğiz. 1919 karanlığından doğan, güneş çehreli kurdun izinden gideceğiz. Sevdası Türkiye, kaygısı büyük Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan herkesi, ihanete planlarına karşı birlikte hareket etmeye çağırıyorum. Bu çağrım, Türk milletinin varlığı, birliği ve istikbali için siyaset yapan ve mücadele eden herkesedir: Hangi partiden olursanız olun, gelin. Gelin Cumhuriyet'e sahip çıkalım. Gelin vatandaşlığa sahip çıkalım. Gelin Türklüğe sahip çıkalım. Neyin değişeceğine biz karar vereceğiz. Ne olacağımıza kendimiz karar vereceğiz. 100 yıl önce olduğu gibi bugün de kendi kaderimizi kendimiz tayin edeceğiz. Türkiye'nin salonları, sokakları, meydanları bizimdir. Gelin, Sultanahmet Meydanı'nı işgalciye inat dolduranlar gibi, bizim olan bu memleketin her köşesini dolduralım. Gelin bu ihanet sürecine karşı güç birliği yapalım. Bu çağrıya iştirak edecek herkesi peşinen yoldaşım ve dava arkadaşım sayıyorum. Ben üzerime düşeni yapmaya hazırım. 'Ben de varım' diyen herkesi, önüme, arkama değil, durduğum safa, kazdığım sipere davet ediyorum. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”