SİYASET

CHP'li Bakan'dan 5 teğmen tepkisi!

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Avukat Murat Bakan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülen Milli Savunma Bakanlığı 2026 bütçesi üzerine konuştu.

Konuşmasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki tüm personelin yaşadığı sorunlara ve özlük haklarındaki beklentilere dikkat çekti, emekli astsubay ve binbaşıların durumları anlattı ve çözüm önerilerini sıraladı.

"Millî Savunma Bakanı olarak bunun sorumluluğunu siz başkasına atamazsınız. 'Hazine vermiyor, Maliye vermiyor.' Burada askerin, astsubayın, emekli binbaşının, uzman çavuşun ekonomik koşullarıyla ilgili, özlük haklarıyla ilgili 'hayır' diyebilecek bu Parlamentoda kimse olduğunu sanmıyorum. Herkes aynı duyguyla 'evet' der" ifadelerini kullanan CHP'li Bakan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve bürokratlarına "Askerlik mesleğini yapan insanların -emeklisinin- Türkiye'de şu an açlık sınırında yaşıyor olmasına ben içime sindiremiyorum, sizin de içinize sindiremediğinizi düşünüyorum" dedi.

Konuşmasına 5 teğmenin ihracıyla başlayan CHP'li Murat Bakan, Yaşar Güler ve Erhan Afyoncu'ya;

"Eğer kendi inancınızla bu çocukları ihraç ettiyseniz bu benim için büyük hayal kırıklığı. Yok, makamınızı korumak için bu çocukları ihraç ettiyseniz o da ayrı bir hayal kırıklığı" dedi.

Bakan'ın konuşması şu şekilde:

"Benim bu hazırunda yani şu an sizin yanınızdaki Bakan Yardımcıları ve komutanlar, bürokratlar arasında 2 kişiyle ilgili hakikaten hayal kırıklığım var yani 'Gönül umduğuna küser' derler ya... Birisi sizsiniz. Niye? 15 Temmuzda FETÖ'nün sizin Atatürkçü kimliğinizden dolayı size tavrı sebebiyle biz size karşı ayrı bir kodlama yapmıştık kafamızda, yani vatanını seven Atatürkçü bir subay. İkincisi de Erhan Afyoncu, benim hemşehrimdir, Tokatlı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunda görev yapmış, programlarını izlerdim ben, son derece de keyif alırdım, ona karşı da bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Bunun sebebi? 5 teğmenimizin ihracıdır. Hala aklıma geldikçe isyan edesim geliyor bu çocuklara yapılan muameleye. Jandarma Genel Komutanlığı yaptınız, Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptınız, Genelkurmay Başkanlığı yaptınız -yani öncesini saymıyorum- Millî Savunma Bakanı oldunuz yani bu ülkede sizin noktanızda başka gelebileceğiniz bir yer yok. Erhan Afyoncu için de aynı şey geçerli, profesör, tanınan, izlenen, söylediklerine kıymet verilen, Millî Savunma Üniversitesi Rektörlüğüne gelmişsiniz. Bu noktada eğer kendi inancınızla bu çocukları ihraç ettiyseniz bu benim için büyük hayal kırıklığı. Yok, makamınızı korumak için bu çocukları ihraç ettiyseniz o da ayrı bir hayal kırıklığı.

Benim sizinle bir ortak nokta var, ben -bildiğinizi düşünüyorum- astsubay çocuğuyum. Benim babam 1970'li yıllarda Bayrak Garnizonunda görev yaptı. Sene 1979'da, Bayrak Garnizonunda ablam ortaokula başladı. Bayrak Garnizonundan servisler Gölbaşı'na asker çocuklarını götürür, getirirdi. Serviste çocuklar babalarının rütbesinin sırasına göre otururdu. Önde albayın çocuğu, yarbay, binbaşı, astsubay çocuğu, en arkada sivil memur çocuğu. Siz de sivil memur çocuğusunuz. Babalarının rütbesini omuzlarında taşıyan çocuklar ve eşler... Ben yaşadım yani orduevlerinde, birliklerde yaşadım. Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinde orduevine astsubaylar, uzman çavuşlar giremiyor; sivil memur orduevinden yararlanamıyor. Gece kalırken bir şey olur, herkesi konaklatamayabilirsiniz ama orduevlerinde en azından eşlerin, çocukların arkadaşlarıyla aynı birliklerde görev yapan, aynı sırada okuyan arkadaşların birlikte oralarda gidip sosyalleşebilmesi lazım, icap ettiğinde kalabiliyor olması lazım. Operasyona gidiyor bir tim, timin başında bir yüzbaşı var, tim mensuplarının tamamı astsubay, bir uzman jandarma -jandarma Türk Silahlı Kuvvetlerindeyken- var. Operasyondan dönüyorlar, orduevine girecekler, hepsini alıyorlar, uzman jandarmayı almıyorlar yani 'Sen giremezsin' diyorlar. Bu gerçek yaşanmış bir olay. Yüzbaşı diyor ki: 'Çadır kurun bahçeye.' Orduevinin bahçesine çadır kurunca o uzman jandarmayı da alıyorlar. Bakın, sivil memurlar için de aynı şey geçerli, Merasim Sokak'ta ne yaşadıklarını gördük, şehit verdik. Yani beraber görev yapılıyor, müdür seviyesinde sivil memur var ama iş bir göreve geldiğinde orduevinde o müdür yatamaz başka bir yere gitmesi lazım. Dolayısıyla, uzman çavuşların, uzman erbaşların, uzman jandarmaların -muvazzaf personeldir, sizden ayrılmasına rağmen asker personeldir- sivil memurların orduevinden yararlanması lazım. Benim bununla ilgili kanun teklifim var. Yine, astsubayların yaşadığı sorunu, sivil memurların ve uzman çavuşların yaşadığı sorunu -sivil memur çocuğu olduğunuzu biliyorum eğer doğruysa- en iyi o empatiyi sizin yapıyor olmanız lazım. Türk Silahlı Kuvvetlerinde hiyerarşiyle ilgili bir sıkıntı yok, bir hiyerarşi mesleği, statü mesleği. Zaten bir emir verdiğinde ölüme gidiyor o uzman çavuş, o astsubay, asıl sıkıntı özlük hakları noktasında.

Emekli astsubayın bu ülkede emekli olduğunda çoluğuyla çocuğuyla mutlu yaşayacağı ekonomik koşulları bu ordunun sağlayabiliyor olması lazım. Hani biz askerimizi eline kına yakarak gönderen bir milletiz, var mıdır dünyada asker uğurlama töreni olan başka millet bilmiyorum. Askerin arkasından ağıt yakan milletiz yani bizim Tokat Türküsü de vardır 'Hey Onbeşli Onbeşli' diye bilirsiniz, 'Onbeşliler gidiyor, kızların gözü yaşlı.' 'Eledim eledim, höllük eledim/Aynalı beşikte canan belek beledim/ Büyüttüm besledim, asker eyledim/Gitti de gelmedi canan buna ne çare.' diyor. Şimdi, bu söylediğiniz kişiler işte o uzman çavuşu, astsubayı, Türk Silahlı Kuvvetleri personeli emekli olduğunda çoluğunun çocuğunun mürüvvetini göreceği zamanda sefalete düşürmek... Millî Savunma Bakanı olarak bunun sorumluluğunu siz başkasına atamazsınız. 'Hazine vermiyor, Maliye vermiyor.' Burada askerin, astsubayın, emekli binbaşının, uzman çavuşun ekonomik koşullarıyla ilgili, özlük haklarıyla ilgili 'hayır' diyebilecek bu Parlamentoda kimse olduğunu sanmıyorum. Herkes aynı duyguyla 'evet' der. Yani bizim rahatça uyuyabilmemiz, bizim çocuklarımız rahat uyuyabilsin diye kendi çocuklarının yetim kalmasını, öksüz kalmasını göz alan insanlar bunlar ve dünyanın en zor mesleğini yapan insanlar. Tatbikatı, nöbeti -ben bilirim, en iyi sizler bilirsiniz yaşayarak- bir yere kök salamaz, çocuğu bir okulda okulunu bitiremez, ilkokul arkadaşı, beş sene okuduğu bir yer yoktur, ortaokulu, lisesi, aile böyledir, babası nöbete gider, anne çocukla kalır. Yani bu askerlik mesleğini yapan insanların -emeklisinin- Türkiye'de şu an açlık sınırında yaşıyor olmasına ben içime sindiremiyorum, sizin de içinize sindiremediğinizi düşünüyorum. Dolayısıyla, bununla ilgili geldi bir kanun teklifi geçen yasama döneminde yani kadük kalacağını bilerek getirdiler, kadük kalacağını, geçmeyeceğini çünkü Meclisin kapanışıyla ilgili anlaşma vardı, o yasa kadük kalacaktı. Zaten ek göstergesi astsubayların tazminatıyla ilgili son derece düşüktü, gelmedi.

Uzman çavuşların kadro meselesi de öyle. Türk Silahlı Kuvvetlerinin disiplini bozulmasın, hiyerarşisi bozulmasın; bunlara tamam ama sözleşmeli işçiler 15 Temmuzdan sonra kadroya alındı. Yani onların hakkıdır, ona hiçbir şey demiyorum, o da bizim ülkemizin yurttaşı, hakkını alsın ama insanlar klimalı ortamlarda çalışan, rahat koşullarda çalışan insanlarla dağda, bayırda, Suriye'de, Irak'ta üs bölgelerinde görev yapan insanların aynı koşullarda olmadığını, bir gelecek endişesi uzman çavuşun yaşamaması gerektiğini düşünüyorum. Uzman çavuşların kadroya alınmasıyla ilgili.... Hani hep 'Birileri var, birileri var' diyoruz ya o birileri sözde, şehit olduğunda arkasından gözyaşı döktüğümüz ama hayattayken kıymetlerini bilmediğimiz birileri. Uzman çavuşun kadro talebi, bu oturulur, konuşulur, belli bir şeye dayandırılır, belli bir hizmet süresine dayandırılır ama uzman çavuşun kadro talebi şu an onların çalışma motivasyonunu şey yapıyor, sürekli onlinelar sürekli, yüzlerce, binlerce. Bu işin bir netliğe kavuşturulması lazım. Astsubayın tazminat sorununun, emekli binbaşının tazminat sorununun çözülmesi lazım.

Bir başka konu askerî liseler. Bakın, imam-hatip liseleri var, yatılı imam-hatip liseleri var, olsun yani bu ülkenin ihtiyacı varsa imam-hatibe, yatılı olsun. İyi de askerî liseler Osmanlı'dan beri savaşta bile kapatılmamış askerî liseler niye kapatıldı ya, niye yeniden açılmıyor? Benim birlikte çalışma arkadaşım Yankı Balcıoğlu, emekli amiral arkadaşım, Deniz Lisesi mezunu 'Deniz Lisesinde yelken dersi verilirdi' diyor, kurum aidiyeti o yaşta sağlanır. Hepsini oradan, o kaynaktan almak zorunda değilsiniz ama bir kısmı lisede nasıl imam-hatip yatılı varsa Osmanlı'dan bugüne savaşta kapanmamış liselerin, Kulelinin, Deniz Lisesinin, bunların açılması lazım yeniden.

Siyasallaştı Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığı, bu siyasallaşmayla ilgili benim en önemli şeyim bu kariyer uzmanlığı. Bakın, Yunus Emre Karaosmanoğlu vardı, geçmişteki Bakan Yardımcısı, Hulusi Akar döneminde, Özel Kalem Müdürü, altı sene Özel Kalem Müdürlüğü yapan kişi kariyer uzmanlığından geldi, yirmi üç yılda, yirmi beş yılda bir generalin görev yapabileceği yere Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı? Ya, bu Allah'tan reva mıdır? Bu kariyer uzmanlığı mevzusu bir siyasallaşma aracı oldu, kimin yaptığını, kimlerin yaptığını biz biliyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bağışıklık sistemidir yani liyakate göre personel alınır yani onun etnik kimliğine bakmazsınız, inanç kimliğine bakmazsınız, siyasi kimliğine bakmazsınız, onun liyakatine bakarsınız, vatanseverliğine bakarsınız. Siyasi parti aidiyetiyle bu işlerin yapılması bu ülkeye ihanettir."