Dile kolay neredeyse kırk beş yıl oluyor, bir ilçeden çıkıp gittiğin. Nereye gidersen git, kopamıyorsun ama oradan. Sıfırla altı yaş arasını orada geçirmişsindir. Ki, bu yaş aralığı karakterinin neredeyse üçte birini oluşturuyor. Bir şey daha… Derelerinde yüzdün, mısır tarlasında çalıştın. Ormandan yakacak odun taşıdın. Senden küçük kardeşlerine ağabeylik yaptın. İlkokulu ortaokulu orada bitirdin. Arkadaşların oldu. Yeni yetmeliğinde kızlara orada ilgi duydun.
Ve sonra babanın çalıştığı orta halli bir kente gidiyorsun. Köyden bozma bir kasaba değil, şehir orası… Arkadaşların oluyor bu kentte de. Solculuğu orada keşfediyorsun lise yıllarında. Ve hayatın radikal bir şekilde değişiyor. Tamam, elbette kasabadan geldin, oranın değerlerini taşıyorsun, ancak devrimcisin de. Ve o ilde senin gibi konuşmayan insanlar çoğunlukta. Kırık dökük bir Türkçe ile olmaz. Türkçe konuşacaksın. Adam gibi Türkçe! Böyle talimatlar veriyorsun kendine. Lisede edebiyatın, kompozisyonun çok iyi…Karadenizliler genellikle konuştukları gibi yazarlar. Oysa sen öyle değilsin ve hocaların da şaşırıyor sana. Ne iştir bu diye sorduklarında solculuk ve kitap okumak diyorsun.
Sonrası üniversite. Gazetecilik. Tam da dilini düzeltmen adam etmen gereken yer. Konuşmakta tam olmasa da yazıda adam ediyorsun dilini yıllar geçip giderken. 40 yılın veriyorsun bu dünya kentine. Ve sen oralısın da artık. Peki, sen gerçekte nerelisin? Neresi ifade ediyor seni tam olarak? Tonya, Zonguldak, İstanbul… Hangisi? O zaman diyorsun ki ben çok vatanlıyım. Çok iyi değil mi? Belki de iki hatta üç kere yabancısın usta ha? Ne dersin?
Ama bütün bunları nasıl anlatabilirsin ki, “Hemşerim, sen bizim buralideğilsun gibime geldi” diyen orta yaşlı çaycı hemşerine.
“Ben de buralıyım,” diyorsun kibarca.
Ancak küçük bir sorunum var. Bu çaycı arkadaş bile “yabancı” olduğumu anlamışsa, yine o soru… Kendimi nereye koymam lazım gelir? Mesela bu adam gibi buralarda rahatça yaşayıp gidebilir miydim? İstanbul’da 40 yılda metropol ilişkilerini içselleştirmiş biri olarak sığabilir misin buralara?
Bir soru daha… Adam acaba tipine bakarak mı bu kanıya vardı, yoksa şivene mi takıldı? Yok, tipinde sıkıntı yok. Ama adam gene de haklı… Teşekkür ediyorsun. İnsanlara nazik davranıyorsun. Dinliyorsun. Saygılısın. Yüksek sesle konuşmuyorsun. Olgun ve sabırlı birisin. Yeni gelene meraklı gözlerle bakmıyorsun. Kendinle ilgilisin sadece. Taşraya biraz uzak şeyler bunlar…
Nerelisin sen usta diyorsun içinden yine. Bir yerli olmak ne demektir? Ne kadarın oralıdır? Ne kadarın yabancı? Doğduğun mu yoksa doyduğun yer mi vatanındır? Yoksa ikisi de mi vatandır? Olabilir mi bu, bir insan iki veya daha yere ait olabilir mi?
Belki de meleziz, hibrit karakterleriz, hem çok yere aitiz, hem de hiçbir yere diyerek yürüyüp gidiyorsun…