Bir annenin acıyla amansız savaşı…

Evet, acı insanı taştan taşa vururdu, terbiye eder, yola getirir ve zamanla da olgunlaştırırdı. Ve bu süreçte başına gelmeyen kalmazdı insanın…
Ancak bu kez sert bir kayaya çarpmıştı acı. Bir anneye…
Başka biriydi anne çünkü. Ve okuduğu tek bir yazı üzerine başına gelen dehşetengiz bir olayın acısıyla amansız bir kavgayı göze alarak hayatta kalmayı başardı. Ve tuhaf iki sonuç verdi bu kavga…
Acı ona zamanın büyüklüğünü, zaman da ne kadar korkunç, ne kadar yakıcı ve dayanılmaz olsa da acının bir gün eski şiddetini kaybederek katlanılır hale geleceğini öğretmişti.
Acı onu, insanın en insani yanlarından gözyaşıyla bir kez daha tanıştırmıştı. Ve gözyaşı ise acıya katlanmanın en etkili yollarından biriydi kuşkusuz.
Acı, başa gelen ne olursa olsun esas olanın hayatta kalmak olduğunu anımsatmıştı ona. Ve koşullar fena halde namüsait olsa bile hayatın tartışmasız zevkli yanları da olabileceğini…
Acı; sevmek ve sevilmenin, hayata katlanmanın olmazsa olmaz koşullarından biri olduğunu öğretmişti ona ve bu ikilinin bazen acı çekmeden mümkün olmayabileceğini…
Acı; yalnızlığın o kadar da katlanılamaz bir şey olmadığını anımsatıyordu sık sık, bazen de yalnızlığın hayatın en önemli nimetlerinden biri olduğunu.
İçinin derinliklerinde bir vicdan taşıdığını, vicdan olmadan insanın insan olamayacağını fısıldıyordu kulağına acı…
Özlemleriyle kol kola yürümek zorunda kalacağını öğretiyordu ona acı; özleminse, istediğini elde etmenin biricik büyüsü olduğunu.
Bir sesin peşine düşüp çetin yolculuklar yapabileceğini, hiç dokunulmamış bir tenin kokusu için kendini yiyip bitirebileceğini öğretmişti ona acı.
Acı; bir gün hiç ama hiç ummadığı, beklemediği bir anda her şeyini kaybedebileceğini kanıtlamıştı ona, umutlarını ise asla kaybetmemesi gerektiğini.
Sanatı, şarkıları sevdirmişti ona acı, şiirin ise ruhundaki en derin yerlere ulaşarak başa gelenin katlanılabilir hale getirebileceğini.
En umutsuz anlarda bile direnmek gerektiğini öğretmişti ona acı ve her gün güneşin yeniden dünyayı avuçları içine alacağını, her sabahın taptaze bir başlangıç olabileceğini…
Koşullar ne olursa olsun sabretmeyi öğretmişti ona acı; katlanmayı, beklemeyi, güzelliklere giden yolun çetin ve dikenli olduğunu…
Hayatı öğretmişti ona acı, bir eski dostun gözlerinin ta içine bakarak verdiği öğütlere benzer öğütler vererek.
Belki yıllar geçmişti; ancak kol kola, uzun erimli bu temkinli yoldaşlık hem onu hem acıyı olgunlaştırmıştı sonunda. Kimsenin kazanamayacağı ve hiç bitmeyecek bir kavgaya tutuşmak yerine, birbirlerinin varlığına katlanmayı öğrenmişlerdi artık. Epey uzun ve nice mücadelenin sonunda, acı en yakıcı yanlarını törpülemek zorunda kalırken, anne de daha az acı çekmeyi öğrenmişti…