CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, il kongresi öncesi neden aday olduğunu Kırıklar Cezaevi'nden gönderdiği mektupla açıkladı. Adaylığın bir görev olduğunu dile getiren Aslanoğlu, bu görevi Genel Başkan Özgür Özel'in kendisine ilettiğini yazdı.
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir İl Başkanı Sedat Aslanoğlu, eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile yargılandıkları, kamuoyunda ‘kooperatif davası’ olarak bilinen davadan tutuklu.
Aslanoğlu, CHP'nin İzmir İl Kongresinde yeniden aday olacağına ilişkin haberlere bir açıklık getirmek üzere Buca'daki Kırıklar Cezaevi'nden gazetecilere hitaben bir mektup kaleme aldı.
Aslonoğlu, “Hukuksuzluk ve adaletsizlikten payımı alıyorum. Tutuklu yargılanmam adalete olan inancı sarsıyor” ifadelerini kullandı.
Tutukluluk sürecinin haksız olduğunu söyleyen Aslanoğlu,
"Tabii ki devlet bir iddia varsa araştıracak, inceleyecek, şüphe duyduysa yargılayacak. Benim isyanım, neden tutuklu yargılanıyorum? Suçu ispat edilene kadar herkes suçsuzdur ve tüm dünyada yargılama tutuksuz yapılır. Tutukluluğa sebep, kaçma şüphesi. Mahkemede dediğim gibi, 3 yıllık il başkanlığı, 20 yıllık şehrin bilinen iş insanı olarak benim kaçma şüphem varsa İzmir’de kimin kaçma şüphesi olmadığını söyleyin de hepimiz kendimize çeki düzen verelim, onun gibi biri olmaya çalışalım. Kaldı ki… İl kongresine 5 gün kala mevcut İzmir CHP İl Başkanı’nın yurtdışına kaçması Türkiye’nin en rezil olayı olmaz mı? Korkularının kaçma şüphesi olmadığı, aksine bu vatanı asla terk etmeyeceğimize emin oldukları aşikâr. Kaçma şüphesi iddiasına İzmir’deki her adil göz inanmaz, güler." şeklinde yazdı.
Savcılığın da soruşturmayı 1,5 yıl yapıp delil bulamadığını ve bu nedenle karartılabilecek bir delilin de olmadığını söyleyen Aslanoğlu, ifadelerine şu şekilde devam etti:
"Ben ve Tunç Soyer dışında neredeyse herkesin tutuksuz yargılandığı davada, tutuklu yargılanmam vatandaşın adalete olan inancını sarsıyor. Bu günler de geçer. Bu günlerden geriye yüzlerce gündür yüksek güvenlikli cezaevlerinde tutuklu tutulup ülkesinin hâline üzülenler ve cezaevi bahçesinde anasını, babasını, eşini bekleyen, yaşamları altüst olan, üzülen aileler kalacak. Bir de gelecek güzel günler için mücadele edenler, gelecekten umudunu kesmeyenler kalacak. Yarına inananlar kalacak. Yarınlar için dimdik ayakta olanlar, karanlığa teslim olmayanlar kalacak. Aydınlık için kendini yakanlar kalacak. Diz çökmeyenler, diz çökmeyenlerle dayanışanlar kalacak. Haksızlığı görüp, ses çıkaranlar kalacak. Adaletsizlikleri, hukuksuzlukları, haksızlıkları topluma aktaran, gerçek gazeteciler kalacak.
Biliyorum Üstadım, iyi bir gazeteci olarak en çok merak ettiğiniz konu CHP İzmir İl Kongresi. Mahpusta olmasam, yan yana olsak soracağınız soruları duyuyor gibiyim. Neler oldu, neler olacak?
Cumhuriyet Halk Partisi’ni uzun süredir takip eden bir gazeteci olarak bildiğiniz gibi biz parti içi rekabeti severiz. Demokrasiyi kendi içinde en iyi sindiren, çok adaylı kongrelere alışık, hararetli kongrelerden sonra bile o salonlardan el ele çıkmayı bilen partiyiz.
"SİYASİ DAVAYA SİYASİ CEVAP VERMELİYİZ"
Ama son bir yıldır o kadar büyük bir saldırı altındaki partimiz, her gün bölünmeye, parçalanmaya çalışılan partimize yapılanları herkes görüyor. Adaletsizliklerle hapsedilen yol arkadaşlarımızı herkes görüyor. Onlarca anket gösteriyor ki halkımız bu adaletsizliği görüyor. Partimin yaptığı 59 mitinge katılan vatandaşlarımız bu haksızlığa isyan etmek için meydanlara koşuyor. Onların baskısı arttıkça bizim dayanışmamız artıyor. Bu saldırılardan birbirimize sarılarak korunabileceğimizi biliyoruz. Bu toplumun hâlâ haksızlıklar karşısına susmayan milyonlarıyla birbirimize sarılıyoruz. Türkiye’de 2 milyon, İzmir’de 250 bin partilimizle birbirimize sarılıyoruz.
Bütün bu operasyonların hukuki değil siyasi olduğunu haykırıyoruz. Siyasi diyorsak, siyasi bir cevap vermeliyiz. Bugüne kadar olduğu gibi bugün de partimiz siyasi cevaplar veriyor. Haksızlığa uğrayan herkesin yanında olacağını vaat eden CHP, haksızlığa uğrayan il başkanının da yanında duruyor.
Biz herhangi bir parti değiliz. Yüzyıllık bir partiyiz. Yüzyıllık bir geleneğimiz var. Bu gelenek ve görenekleri hâlâ uygulayan genel başkanımız, genel merkezimiz var. Vefanın bir semt adı olmadığını dosta düşmana bir kez daha gösteren Özgür Özel var.
İl başkanlığına devam etme iradesi bana ait değildir. Ben 3 aydır ne diyorsam hâlâ aynı şeyi söylüyorum. Bölünmeden, parçalanmadan, yıpranmadan, yıpratmadan, hiçbir yoldaşımızı arkada bırakmadan, küsen, darılan kim varsa tüm yol arkadaşlarımızın koluna girerek tek vücut, tek yürek iktidara yürümeliyiz.
Küçük görev büyük görev demeden, bana ne görev verilirse en iyisini yapmaya çalışacağımı, ‘dur’ denirse durup, ‘koş’ denirse koşacağımı defalarca yazdım, çizdim, haykırdım. O yüzden de adaylıkla ilgili sorularınıza hep aynı cevabı verdim. Partiye bu kadar saldırı varken kişisel isteklerin zerre kadar önemi yok. Herkes hapisteyken konu bu olmamalı. İçeride dışarıda hepimize düşen mücadele etmektir.
O yüzden adaylık iradesi bana ait değildir. Aday olma görevi bana da Genel Başkanımız Özgür Beyin telefonu ile eşim vasıtasıyla tebliğ edilmiştir. İrade genel başkanımızındır. İrade tüm İzmir İl Örgütü’ne, her bir üyemize ve bana aynı zamanda ve aynı metodla bildirilmiştir.
Karanlık ile aydınlığın savaşındayız. Bu davada bedel ödeyen, yol arkadaşlarına omuz veren, koluna giren, yoldaşlık yapan, geride kimseyi bırakmayan, hukuksuzluklara başkaldıran başta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e, genel başkan yardımcılarımıza şükranlarımı sunarım.
"UMUT EDİYORUM BEN DE O SALONDA OLURUM"
Bugün her zamankinden daha çok birliğe ihtiyacımız var. Büyükşehir Belediye Başkanımız, genç ilçe belediye başkanlarımız, kadın ilçe belediye başkanlarımız, deneyimli ilçe belediye başkanlarımız, tüm İzmir milletvekillerimiz, İzmirli genel başkan yardımcılarımız, partinin bel kemiği ilçe başkanlarımız, bu partiyi var eden kadın kollarımız, gençlik kollarımız ile tek yumruğuz, tek yüreğiz.
Kurtuluşun tek başına olmayacağını bilen, ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ diye haykıran 250 bin CHP’liyiz. O kongre salonuna da tek vücut girecek, o salondan da tek vücut çıkacağız. O gün o salonda sizi görmek hepimizi çok mutlu edecek. Tüm CHP’liler sizi tek yürek iktidara yürüyüş kongrelerine bekliyor.
Umut ediyorum ben de o salonda olurum. O salonda elinizi sıkar, yol arkadaşlarıma sarılabilirim. Mevcut il başkanı olarak kongreyi açıp, geçmiş 3 yılda neler yaptığımı anlatabilirim.
Bu 3 yılda neler yaşadım neler… Büyük Türkiye depremini gördüm. Günlerce Maraş, Antep, Hatay, Adana, Osmaniye’de çalıştım. Masanın dağılmasını da masanın tekrar kurulmasını da gördüm. 6 genel başkan ile miting de yaptım. 6 il başkanı ile seçim süreci de yürüttüm. Genel seçimleri yönettim. Cumhurbaşkanlığı 1. tur, 2. tur seçimini yönettim. İl başkanlığının en zor işi mahalle kongreleri, ilçe kongreleri sürecini CHP tarihinde 2 kez yürüten tek il başkanıyım. 1 olağan, 2 olağanüstü, 1 tüzük kurultayı olmak üzere 4 kurultay gördüm. Kırılması zor bir rekor kırdım. Yerel seçim sürecini yönettim. Biri büyükşehir olmak üzere 29 belediye başkanlığı kazandık. AKP ve MHP’nin birer belediye aldığı seçimde biz 29 belediye kazandık.
CHP tarihinde en çok seçim, kongre, kurultay görmüş il başkanıyım. Çok emek verdim, çok çalıştım. Sonunda hapse de girdim. CHP’nin tutuklu tek il başkanıyım.
Verdiğim emeklerde, döktüğüm saçlarımda, Vera’dan, ailemden uzakta, hapiste geçirdiğim aylarda boşuna değilmiş.
Önce yürekler mi karardı, hayaller mi karardı? Yavaş yavaş kararıyor hava derken artık ülkem kapkaranlık.
Karanlık bir günde gelmedi. Her geçen gün biraz daha karardı. Ülkemin en zor günleri başkanlık sistemine geçmemiz ile başladı. 2018 ekonomik krizinin hissedildiği, piyasanın bozulmaya başladığı, üreticilerin zorlandığı yıllardı. Ardından başkanlık rejiminin gittikçe tek adam rejimi haline gelmesiyle, otoriterlik arttıkça ekonomimiz gittikçe daha da kötü hale gelmeye başladı.2020’deki pandemi, 2023 Şubat depremi zaten doğru düzgün yönetilemeyen ülkemizde ekstra bozulmalara yol açtı. 2023 Mayısına kadar iktidar, sırf iktidarda kalabilmek için ülkeyi daha fazla borçlandırıp, yoksulluğu vatandaşın daha az hissetmesi için bir miktar maaş zammı yaptı. Hissedilen enflasyonu baskıladı ve sahte videolar ile ‘CHP iktidara gelirse Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacak’ algısı oturtmaya çalıştı. Seçim sonuçlarına bakınca da başarıya ulaştı kötülükleri. Vatandaşı yanıltmayı başardılar. Seçimin hemen bitiminden, 2023 Haziranından itibaren başlayan zam yağmuru ile birlikte tüm ülkede derin yoksulluk baş gösterdi. Bugün 18-20 bin civarı maaş alan emekli kirasını bile ödeyemez hale geldi. Gıdaya ulaşamıyor. Açlık sınırının altında geliriyle çok zor koşullarla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Asgari ücret, emekli maaşından bir miktar daha çok. Ama asgari ücret de açlık sınırının çok altında. Bakın, yoksulluk sınırı demiyorum: Açlık sınırı. Asgari ücretle yoksul bir vatandaş olarak bile yaşamı sürdürmek mümkün değil. Aç olarak yaşamak mümkün.
Peki çiftçiler? Bir yıl boyunca borç buldukları parayla temin ettikleri tohum ve mazot ile güne başlamadan işe koyuldukları tarlalarından elde ettikleri mahsulü satıp borcunu kapatıp, bir yıl insan onuruna yakışır şekilde yaşıyor mu? Hayır. Zaten iklim değişikliği ve kuraklık bellerini bükerken, her yıl ürettikleri ürün miktarı azalıyor. Onları hiç görmeyen iktidar nedeniyle perişan oluyor köylüler.
Döviz garantili mevduat hesabı sahibi para babalarına verdiği paranın onda birini bile çiftçiye destek olarak vermeyen tek adam rejimi, yasa gereği üreticiye vermesi gereken desteği bile vermiyor. Artık üretemeyen bir Türkiye var. Göremeyen var mı? Yönetilemeyen ülkemizde, ürettiği ürünü satamadığı için tarlasındaki mahsulü hasat edemeyen, yollara döken çiftçileri ve o yere dökülen ürünü pazarda satın alamayan, cebinde pazardan limon, patlıcan, kabak, meyve alacak parası olmayan milyonlarca vatan evladını görmüyor muyuz? Bu devran böyle gider mi?
İktidar ne yapıyor? Yola ürün döken çiftçiye ceza yazıyor. Pazardan limon alamadığı için mikrofona konuşan olursa Cumhurbaşkanı’na hakaretten dava açıyor.
Peki beyaz yakalılar? Mühendisler, teknikerler, plazalarda çalışan yüzbinler, orta düzey yöneticiler, bürokratlar, memurların hâli nice? Orta direk diye bir şey kaldı mı? Kredi kartı borcu batağında ki milyonları görmüyor musunuz?
Ben mühendislik fakültesinden mezun olduğumda bir mühendis, 3-5 yıl çalıştığı maaşı ile taksitle de olsa bir otomobil alabiliyordu. Ve 10 yıl içinde de ev kredisi ile başını sokacağı bir evi eşiyle birlikte alabiliyordu. Şimdi bir otomobilin en ucuzu 1 milyon, taksitle 1,5 milyon geri ödemesi var. 36 ay taksitle almaya kalksa, aylık 50 bin TL taksit ödemesi gerekir. 3 asgari ücretten fazla bile alsa bir genç mühendis bugün 70-75 bin TL maaş alsa bile, bırakın ev almayı, otomobil bile alması mümkün değil. 20-25 bin TL kira öde, 50 bin TL araba taksidi öde, geriye sıfır kalıyor. Ne yiyip ne içecek? Peki çalışıp
5-10 yıl para biriktirip binecek bir otomobile bile sahip olamayacak bu ülkenin iyi eğitim almış gencine vaat ettiğimiz ne?
Yaşamak dediğimiz, ömür boyunca piramitlerin inşasına çalışan köleler gibi sadece karnının doyması mı? Ülkenin en az %80’ine, ‘karnın tok yatağa girebilirsen yönetenlere dua et’ diyor iktidar.
Hayal ettiği eteği almayı aklının ucundan geçiremeyen genç kızlar… Sosyal medyada gördüğü spor ayakkabısını bile satın alamayacağını bilen delikanlıların psikolojilerini tahmin etmeyen var mı? Nasıl bir toplum bizi bekliyor?
Suç artışlarının nedenlerini araştırmayan iktidar yüzünden 5-10 sene sonra yaşamımızın nasıl olacağını düşünmeyelim mi? Çocuk suçlular sizi de korkutmuyor mu? Ne istihdamda ne eğitimde olmayan gençlerin %31’e ulaşmış olması yüreğinizi daraltmıyor mu? Her 3 gençten biri ‘ev genci’.
3-5 sene önce hiç duymadığınız bu kavramı, ‘ev genci’ diye bir şey duymak sizi de utandırmıyor mu? Umudunu kesmiş gençler yüreğinizi burkmuyor mu? Herkesin ailesinde var bir ev genci: teyzesinin oğlu, halasının kızı…
Ailelerin tümü perişan. Anneler, kendisi geçinemezken oğlunun evde delirmesinden korkuyor. Babalar, evden çıkmayan, hayattan umudunu kesmiş kızının bu boşlukta başına kötü şeyler gelmesinden endişeleniyor.
Görmüyor musunuz?
Bu işlerin böyle gitme ihtimali var mı Üstadım? Ülkenin %10’unun, yani 8-10 milyon insanının evleri, arabaları, milyonları var. Yedikleri önlerinde, yemedikleri cebinde. Restoranlarda bir gecede gelen 50.000-100.000 TL hesabı rahatlıkla ödeyebilen 10 milyon kişi var. Peki geri kalan 75 milyon kişi ne olacak?
Bu devranın böyle sürebileceğine inanıyor musunuz?
Bu adaletsizliğe dur demeliyiz hepimiz. Sol memesinin altındaki cevahir henüz solmamış olanlar ayağa kalkmalı. Adaletsiz gelir dağılımına karşı çıkmalıyız.
Yoksulun daha yoksul, zenginin daha zengin olduğu bu devranı yaratanlara alaşağı etmeliyiz. Kendileri ve bir avuç azınlığın mutluluğundan başka bir şey düşünmeyenlere artık ‘yeter’ demeliyiz. Ülke elden gitmeden, umut tükenmeden, hâlâ umudunu korumayı başarmış gençler varken, geri kalan ülke kaynakları da birilerine peşkeş çekilmeden dur demeliyiz.
Emin olun, gelir seviyeniz ne olursa olsun, bu rejim sürerse 5-10 yıl sonra tüm halkın umutsuz olduğu, suçlardan dolayı dışarı çıkmaktan korkacağımız bir ülke ile karşılaşma ihtimalimiz var. Buna dur demeliyiz. Bunun için gerçekleri daha fazla haykırmalıyız.
Bunun için size ihtiyacımız var. “Anne bak kral çıplak” diyecek gazetecilere ihtiyaç var. Sizin gibi korkmadan, çekinmeden gerçekleri yazan gazetecilere ihtiyaç var. İktidarı da muhalefeti de doğrular konusunda uyaracak gazetecilere ihtiyaç var.
Hepimizin daha fazla cesarete ihtiyacı var. O cesareti alacağımız gazetecilere ihtiyacımız var. Kim nerede, ne işliyor bilmeye ihtiyacımız var. Bunun için araştırmacı gazetecilere ihtiyacımız var. Yapılan hukuksuz yargılamaları vatandaşa anlatacak gazetecilere ihtiyacımız var.
Ülkedeki adaletsizlikleri, yargıya güvenin kalmadığını, adalet ölürse devletin öleceğini dosta-düşmana haykıracak gazetecilere ihtiyacımız var. Siz olmadan başaramayız. Siz olmadan bu ülkeye ne adaleti ne refahı getirebiliriz. Bugüne kadar başardığımız ne varsa sizin desteğinizle başardık; siz olmasaydınız, özgür basın ve özgür gazeteciler olmasaydı doğruları topluma ulaştıramazdık.
Gazeteciler bu kadar baskı altındayken, televizyoncular, haberciler, gazeteciler hapse atılırken; cesur duruşunuz olmasa bundan sonra da hiçbir şeyi başarma şansımız yok. Bugünden sonra neyi başaracaksak sizin sayenizde, sizin desteğinizle başaracağız. Bu ülkeye adaleti de, özgürlüğü de birlikte getireceğiz.
Sokağın sesinin daha fazla duyulmasına, gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına ihtiyacımız var. Size ihtiyacımız var.
Hadi gelin, 17’sinde bizi yalnız bırakmayın. İzmirli duruşunu tüm ülkeye gösterelim. Siyasetin kötülük yapmak olmadığını, hizmette yarış olduğunu herkese hatırlatalım. Siyasetin, ülkeyi, şehri, vatanı daha iyiye götürme isteği olduğunu haykıralım. Aynı şehirde yaşayan hemşeriler olduğumuzu, çocuklarımızın yine bu şehirde, güzel İzmir’imizde yan yana büyüyeceğini hatırlatalım.
Düşman hukukunun, rakip partililere düşmanca davranışın bu şehri, bu ülkeyi yaşanmaz bir yere çevireceğini haykıralım. Siyasetçilerini hapse tıkan hiçbir ülkenin refaha ulaşmadığını yüksek sesle söyleyelim.
CHP olmasa, tüm CHP’liler hapse atılsa veya yok olsa bile bu ülkenin daha güzel bir yer olmayacağını; hâlâ yüreği kurumamış olanlara haykıralım. Çocuklarına kardeşlik içinde bir ülke bırakmak isteyenlere birlikte seslenelim. Demokrasi olmadan, özgürlükler olmadan ekonominin düzelmeyeceğini birlikte haykıralım. Emeklinin, asgari ücretlinin, çiftçinin dayanacak takati kalmadığını duyuralım.
Hadi gelin, 17’sinde bizi yalnız bırakmayın.”